90'lardan günümüze Türkiye'de Çin malı algısı

  2017-01-03 15:09:03  cri

1990'ların başında, büyük şehirlerin dört bir yanında Japon Ucuzluk Pazarı dükkanları vardı. Böyle dükkanların girişinde genelde şu yazardı: Yok yok! Ne alırsan 1 milyon!

Eski Türk lirasıyla sadece 1 milyon lira ödeyerek ne ihtiyacınız varsa bulabileceğiniz bir dükkan! 90'ların başında çocukluğunu yaşayanlar, oyuncaktan boyama kitaplarına, kırtasiye malzemelerinden atarilere kadar o dönem için bir çocuğun tüm "temel" ihtiyaçlarını bu Japon pazarlarından giderebilirdi.

Bu pazarlar açılmadan önce, yoksul ailelerden gelen çocukların oyuncakları sapan ve gazoz kapaklarından ibaretti. Becerebilen de sopayla çember çevirirdi. Bu "ucuz" pazarlarla birlikte yoksul çocukların dünyası renklendi. Her bir çocuk, oyuncak kılıcıyla, maskesiyle, peleriniyle, en azından kendi dünyasının kahramanıydı. Ve bu oyuncakların üretildiği fabrikalar nedeniyle atmosferin zehirlenmesi, hiçbir çocuğun umurunda değildi.

Sonra 90'ların ikinci yarısında bir baktık ki Japon pazarlarında satılan ürünlerin üzerinde "Made in China" yazmaya başladı. Japon pazarı konsepti sona ermiş, Çin ucuzluk pazarı dönemi başlamıştı. Ürün yelpazesi de bir hayli genişlemişti. Artık sadece çocuklara değil, kadınlara, öğrencilere, emekliye, gence yaşlıya hitap eden ürünler vardı. Dev Alman, Amerikan markalarına parası yetmeyen orta alt sınıftan babalar, hem ekonomik hem bir süreliğine de olsa "keskin" tıraş makinelerinin tadını çıkarıyordu.

O ilk yıllarda kimse ürün kalitesinden şikayet etmiyordu, önemli olan ucuz olmasıydı. Çin malları tüm pazara yayıldı, yerli markalar rekabet gücünü kaybetti. Ticaret ve sanayi birlikleri, Çin mallarına kota konulması için hükümete çağrıda bulunuyordu. Neden daha iyisini daha ucuza üretmiyoruz diyen yoktu.

Sonra aldığı Çin malı ürünler kısa sürede bozulunca insanlar şikayet etmeye başladı. Çin malı ifadesi, kalitesiz olan her şey için kullanılıyordu: "Dün bir kalem aldım, Çin malı herhalde mürekkebi hemen bitti!" Çin malı algısı, Çin'le ilgili diğer algılara eklendi: Çince zordur, Çin yemeklerinin kokusu çok ağırdır, Çin malları sağlam değildir...

Çin mallarının kalitesiz olduğu algısının yayılırken, insanlar Alman, Amerikan, Japon mallarına büyük paralar harcıyordu. (10 yıl önce kalitesiz görülen Japon malları, şimdi son teknolojinin eserleri olarak büyük ilgi görüyordu.) Akıllı telefonlar, tabletler, dev fotoğraf makinesi lensleri, plazma televizyonlar, mp3 çalarlar günlü yaşamı kuşattı. Üstelik bu ürünlerin kapaklarını açıp baktığımızda aslında aynı etiketi görüyorduk: Made in China. Kaliteli veya kalitesiz, günlük yaşamımızı yönlendiren alet edevatın nerdeyse tamamı artık Çin'de üretiliyordu. Çin malı bir ürün kullanmadan değil bir gün geçirmek, evden dışarı adım atmak olanaksızdı. Bu durum, Çin ürünlerine karşı bir saygı da uyandırmaya başladı. Artık şu kabul edilmişti: "Sahtesini de, gerçeğini de Çinliler yapıyor, yani Çinliler üretiyor! Peki biz neden üretmiyoruz?"

Türkiye'de kalkınma davasının sembolik ifadelerinden biridir: "Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan." Bu söz, cumhuriyetin onunca kuruluş yılı için yazılan marşta geçer. Türkiye'de büyük projeler gerçekleştirdiğini savunan hükümetler hep bu sözü kullanarak ne kadar başarılı olduklarını ispat etmeye çalışır. Aslında Türkiye'nin dört bir yanı henüz demir ağlarla örülmüş değildir, ülkenin en önemli iki şehri Ankara ile İstanbul'u birbirine bağlayan hızlı tren hattı daha birkaç yıl önce hizmete girmiş ve bu projeye de bir Çin şirketi imza atmıştır.

Türk halkı, önce hızlı trenler ve demir yollarıyla Çin'in üretim gücünü yakından fark etmeye başladı. Son yıllarda finans alanında Türkiye'de Çin yatırımları arttı. Dünyanın en büyük bankalarından ICBC'nin tabelaları caddelerde kendini göstermeye başladı. Huawei marka ürünler, Kore ve ABD yapımı muadilleriyle pazarda rekabet ediyor.

Bu gelişmelere, iki ülke arasında artan üst düzey siyasi ziyaretler de eklenince, Çin malı algısı değişmeye başladı. Çin Devlet Konseyi'nin 2013 yılında belirlediği "Made in China 2025" hedefinin ilk işaretleri dünyada görülüyor. Çin malına güvenin artması için, insanların daha fazla kaliteli ve yenilikçi Çin ürünlerini görmesi ve kullanması gerekiyor. Ekonomide yeni norm düzenine geçen Çin ekonomisinin, bundan sonra seri üretime değil, niteliğe ve kaliteye önem vereceği dönem başladı. Şu an için bir geçiş döneminde bulunan Çin malı algısını, birkaç yıl sonra yeniden ele almak şaşırtıcı sonuçlar çıkaracaktır.