CRI Hakkında | Eski Versiyonumuz
"İpek Yolu'nun canlanmasını en çok isteyen iki ülke Türkiye ve Çin"
  2015-04-07 16:16:29  cri

Umut Ergunsü, Pekin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde doktora öğrencisi. Bir dönem Ortadoğu'da bulunan Ergunsü, 2007 yılında Çin'e gelmiş.

Doktora tezinin konusu İpek Yolu'nun yeniden canlanması. Biz de bu vesileyle Umut Ergunsü'ye mikrofon uzattık ve başta İpek Yolu Ekonomik Kuşağı fikri olmak üzere gündemdeki konularla ilgili görüşlerini aldık.

Makinelere ve fabrikalara olan ilgim beni Çin'e getirdi diyen Ergunsü ile Beijing'de SIT Cafe'de buluştuk...

CRI: Önce Çin'e geliş hikayeni dinleyelim; hangi rüzgâr attı seni buraya?

UE: Çin'e 2007 yılında geldim. Üniversitede endüstri mühendisliği okudum, o nedenle makineleri ve fabrikaları severdim. Çalışma hayatına girince farklı ülkelerde bulundum ve Çin'in yükselen ekonomisi, bir üretim ülkesi olması, makineler, fabrikalar çok ilgimi çekti. Çin'in bu gelişmesi, bazı ülkelerde tehdit olarak görülürken, gelişmekte olan ülkelerde bir fırsat olarak görülüyordu.

Çin'e gelmeden önce Ürdün'deydim. Avustralyalı bir arkadaşımın üzerinde bir t-shirt gördüm, üzerinde Beijing Language and Culture University yazıyordu. Sordum ona sen gittin mi Pekin'e diye, o da çok iyi bir okul dedi. Ürdün'deyken okula başvurdum. Kabul ettiler.

CRI: Daha sonra master ve doktora için Pekin Üniversitesi'ne geçiyorsun. Doktora tezinin konusu İpek Yolu. İpek Yolu'nun karadan ve denizden yeniden canlandırılmasını öngören Bir Kuşak - Bir Yol kavramı, artık çok popüler hale geldi. Sence İpek Yolu düşüncesinin temelinde ne var? Çin neden böyle bir düşünce ortaya koydu? Ve Türkiye bu işin neresinde yer alıyor?

UE: Önce bunun arkasındaki büyük resme bakalım, iki temel neden var, biri ekonomik, diğer jeostratejik. İşin ekonomik boyutuna bakarsak, biliyorsunuz Çin ekonomisi yavaşladı, son 24 senenin en düşüğü %7,4 büyümeyle 2014 yılında gerçekleşti. Bundan sonra da Çin ekonomisinin yüzde 7 civarında büyüyeceği öngörülüyor. Eskiye göre yüzde 3'lük azalma söz konusu. Bu bir neden: Ekonomi yavaşlıyor ve bir önlem almak lazım.

Bir diğer ekonomik faktör, Çin ekonomisinde bir üretim fazlası var. Ana sektörler şunlar, demir çelik, otomobil, gemi inşası, düz cam gibi büyük sektörlerde üretim fazlası var. Bu fazlanın bir şekilde kullanılması gerekiyor.

Bir diğer iç neden, Çin'in doğusu ile batısı arasındaki gelişmişlik farkı. Pekin, Shanghai, Guangzhou gibi kentlerde hayat standardı çok ileriyken, ülkenin batısındaki bazı şehirlerde gelişmişlik düzeyi o kadar yüksek değil. Buna bir çözüm gerekiyor. Zaten bu yeni bir politika değil, eski hükümet zamanında batıya yatırım yapmaya başlamışlardı.

Dış faktörlere baktığımızda, temel neden olarak ABD'nin Doğu Asya'ya dönüşünü söyleyebiliriz. ABD'nin bu bölgedeki diplomatik ve askeri manevralarının çok arttığını görüyoruz. Bazı Çinli ve Batılı yetkililere göre, ABD'nin bu tavrının bir nedeni de, Çin'in yükselişine tepki.

"ABD, Ortadoğu'da sadece kriz yönetimine başvuruyor"

Artık Asya-Pasifik, Ortadoğu'da çok daha önemli. ABD'de Johns Hopkins Üniversitesi'nin uluslararası ilişkiler bölümü dekanı Vali Nasr'a göre, Ortadoğu'da ABD'nin şu an ana işi kriz yönetimi. Yani orta ve uzun vadeli planları yok, sadece çıkan krizleri yönetmeye çalışıyorlar. Türkiye gibi orta çaplı bölgesel güçlerin inisiyatif almasına da pozitif yaklaşıyor. Biz de bunu Türkiye'deki gelişmelere bakarak görüyoruz, Obama çok destekledi Türk hükümetini bu konuda. ABD artık enerjisinin büyük bölümünü Asya'ya yöneltmiş durumda, Obama bunu "Asia Pivot" diyerek açıkladı zaten.

ABD serbest ticaret bölgeleri kurmaya çalışıyor. Eskiden iki ülke arasında böyle anlaşmalar imzalanırdı, şimdi ülke gruplarıyla serbest ticaret anlaşmaları imzalanıyor. Bu neden Çin ekonomisini olumsuz etkileyecek, çünkü Çin Dünya Ticaret Örgütü'ne girdikten sonra etkili bir güç oldu ve doğal olarak kendi ekonomisiyle ilgili alınan ticari kararlarda söz söyleme yetkisi var. Ancak ABD bu serbest ticaret anlaşmalarıyla DTÖ'yü devreden çıkarıp, kararları bu ülkelerle alıp, kararlar alındıktan sonra da geri kalan ülkelerin bunlara uyacağı bir düzen kurmaya çalışıyor. Bu, Çin ekonomisini çok etkiler, siz onlardan mal alıp satmak istiyorsunuz, Çin dünyanın en büyük ihracat ülkesi. Bu durumda, onların kurallarına uymak zorunda kalacaksınız. Bu da jeostratejik bir neden.

Çin, Bir Kuşak - Bir Yol stratejisiyle dış politikasını dengelerken, dünya sahnesindeki gücünü artırmak istiyor. Ekonomik olarak, ülke içindeki dengesizliği çözmeye çalışıyor. Çünkü İpek Yolu projesiyle çok büyük altyapı yatırımları gelecek. Çin'in çok güçlü olduğu sektörlerden biri altyapı. Bu süreçte Çin bu alandaki üretim fazlasını da eritmiş olacak ve ekonomisini rahatlatacak.

Tabi başka nedenler de var, Çin bu stratejiyle kültürel olarak kendini tanıtmak istiyor, yumuşak gücünü artırmak istiyor. ABD'nin hamlelerine karşı hamle yapmak istiyor.

"Çin'le yolu kesişmeyecek ülke yok"

CRI: Çin Rüyası ve 2023 Hedefleri. Bu iki hedefe ulaşma yolunda, Çin ile Türkiye'nin yolları ne ölçüde kesişiyor?

UE: Çin'le yolu kesişmeyecek bir ülke olmayacak, Çin gittikçe güçleniyor. Çin, dünyadaki 120 ülkenin en büyük ticaret ortağı. 70 ülkenin de ikinci en büyük ticaret ortağı. Türkiye'nin en büyük üçüncü ticaret ortağı. Türkiye'nin en büyük ticaret açığı verdiği ülkelerden biri.

Türkiye ile Çin arasındaki politik ilişkiler de hızla ilerledi geçtiğimiz senelerde. İki ülke liderleri bir araya geldiklerinde hep şunu söylerler, Çin İpek Yolu'nun başladığı, Türkiye ve İstanbul bittiği yerdir. Bu, tarih boyunca bizi yakınlaştıran bir etkendir. Bizim atalarımız da Orta Asya'nın doğusunda yaşadıkları zaman, Çinlilerle ilişkileri olmuş. Türk hükümeti, stratejisini sadece Avrupa'ya yoğunlaşmak yerine, hem batıyla hem de doğuyla ilişkilerini geliştirmek ve bir köprü olmak üzerine kurmaya çalışıyor. Çin'de sadece doğusundaki süper güçle değil, batısındaki ülkelerle de ilişkilerini geliştirmek istiyor. Dolayısıyla burada kesişen bir Orta Asya var. Bizim Orta Asya ülkeleriyle tarihsel, kültürel ve dil olarak ilişkilerimiz kuvvetli. Çin'in de ekonomik ilişkileri kuvvetli bu ülkelerle. Dolayısıyla İpek Yolu'yla yolumuzun kesişeceği ilk bölge Orta Asya olacak. Çünkü iki ülkenin ortak çıkarının olduğu bir yer burası.

Türkiye aslında 2008 yılında Yeni İpek Yolu Girişimi ve Kervansaray projesini başlattı. Çin sınırına kadar ülkeler arasında gümrük prosedürünün ortaklaştırılması projesini başlattılar ve bunda sonuç aldılar. Çin de bu projede yer almak istediğini bildirmişti. Çin gibi maddi gücü kuvvetli bir ülkenin bu konuda yapabileceği birçok şey daha var.

"İpek Yolu'nun canlanması diğer problemleri çözer"

Türk Dışişleri Bakanlığı'nın Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden Prof. Selçuk Çolakoğlu'na göre İpek Yolu'nun canlanmasını en çok isteyecek ve bu konuda en fazla çaba harcayacak iki ülke, Türkiye ve Çin. İki taraf bu konuda toplantılar yapmaya başladılar zaten, herkes kendi perspektifini ortaya koyuyor. Akademisyenler ve halklar arasında temas arttıkça iki ülke birbirini daha fazla tanıyacak. Böyle oldukça da ortak çıkarların neler olduğunu göreceğiz. Bazı politik sorunlar veya Türkiye'nin hep dile getirdiği ticaret açığı meselesi elbette hemen çözülmeyecek ama dış politikada ortak çıkarlar önemlidir. Bana göre İpek Yolu'nun yeniden canlandırılması, diğer problemleri aşma konusunda yardımcı olacak.

CRI: Karşılıklı algıyı nasıl değerlendiriyorsun? İki taraf birbirine ne kadar vâkıf?

UE: Bu konuda en önemli gösterge şu, iki ülkenin akademisyenleri birbirinin dillerini ne kadar biliyor. Türkiye'de profesör düzeyinde kaç akademisyen var Çince bilen, bir elin parmak sayısı kadar benim tanıdığım, iki elin parmak sayısını geçmeyeceğine eminim. Çin'de çok iyi Türkçe konuşan arkadaşlar gördüm ama hepsi çok genç. Henüz karar verici pozisyonlara gelmemiş durumdalar. Sonuç olarak iki taraf arasındaki bilgi değişimi üçüncü kaynaklar üzerinden oluyor. Bunlar da elbette Batılı kaynaklar. Batı'daki Çin algısı, hangi konularda çıkarlarının kesiştiği, Türkiye'yle aynı değil. Onlar kendi açılarından duruma bakıyorlar, biz de onlara tâbi oluyoruz. Aynı şekilde Çin'de öyle.

Yeni dünya düzeni ve Asya Altyapı Yatırım Bankası

CRI: Çin'in öncülüğünde geliştirilen AAYB kısa sürede bütün dünyanın dikkatini çekti. Bankaya dünyanın dev ekonomileri ilgi gösterdi. Dünya düzenindeki bu geçiş döneminde AAYB ne anlama geliyor? Dünya siyasetinde eski ortaklıklar tarihe mi karışıyor?

UE: Çin'in bu bankayı kurması ve aldığı geri bildirim, iki şeyi gösteriyor. Biliyorsunuz dünyanın mevcut ekonomik ve politik düzeni, II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan kurumlar tarafından yönetiliyor. Ulus devletler de çok önemli ama IMF, Dünya Bankası, BM gibi kurumlar tarafından yönetiliyor. Özellikle IMF ve Dünya Bankası'nda gelişmekte olan ülkelerin temsili, bu ülkelerin ekonomik güçleriyle ve değişen dünyayla paralel değil.

Geçenlerde Dünya Bankası eski baş ekonomisti ve başkan yardımcısı, Pekin Üniversitesi'nde de çalışmış olan Justin Yufi Lin'i dinledim. Şöyle diyor: Geçtiğimiz 50-60 yıl içinde, bu kurumlar, gelişmekte olan ülkelerin kaderini değiştirecek atılımlarda bulunamadı. Onlara balık verdi ama balık tutmayı öğretemedi. Ve Bir Kuşak-Bir Yol projesi ile AAYB'nin, gelişmekte olan ülkelere gelişme ortamı sağlayabilecek fırsatlar olduğunu söyledi. Artık IMF ve DB gibi eski dünya düzenini temsil eden kurumlar, gelişmekte olan ülkelere, mevcut ekonomik büyüklükleri kadar söz hakkı verecek, aksi takdirde yeni bir dünya düzeni kurulacak.

Çin bu bankayı kuruyor ve liderlik pozisyonu alıyor. Ki bu bence yeni bir şey, Çin daha önce hep gelişmekte olan ülke olduğunu vurgulayıp, daha geri planda durmayı tercih ederken, yeni hükümetle birlikte büyük değişimler olduğunu görüyoruz. Bu liderlik pozisyonunun devlet kurumlarında altyapısını oluşturmak çok kolay olmayacak ama bu yönde ciddi bir niyet olduğunu görüyoruz.

"Çin, dünyada değişimin liderlerinden olacak"

Öte yandan, bu kadar çok sayıda başvuru olmasını, Çinli yetkililer bile beklemiyordu. En azından benim üniversitemdeki hocalar bunu söylediler. O kadar ki Japonya bile ilgilendiğini söyledi. Güney Kore ilgileniyor. Avrupa'nın büyük ekonomileri başvurdu ve bu ülkeler eski en önemli ortakları ABD'nin karşı duruşuna rağmen bunu yaptılar. Burada şunu görüyoruz: Artık gelişmiş ülkeler de dünya düzeninde değişiklik olacağını kabul etmiş durumdalar. Elbette kısa sürede olmayacak ama orta ve uzun vadede dünyada değişim olacak ve bunun liderlerinden biri de Çin olacak.

CRI: AAYB'ye başvuran ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. Türkiye'nin başvurusunu nasıl değerlendiriyorsun?

UE: Türkiye, dış politikasını çeşitlendirmeye çalışıyor. Bu bir. İkincisi, AAYB, Bir Kuşak-Bir Yol projesinin tamamlayıcı bir unsuru. İpek Yolu'nun yeniden canlandırılmasına destek veren Türkiye'nin, bankaya ilgi duymaması düşünülemezdi zaten. Bankanın esas önceliği, bu projenin geçeceği ülkelere yapılacak altyapı yatırımları.

CRI: Türkiye-Çin ilişkilerindeki önemli başlıklardan biri de Türkiye'nin Shanghai İşbirliği Örgütü'ne tam üye olma arzusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakanlık döneminde bizzat Putin'e bu arzusunu iletmiş ve SİÖ'ye girmeleri halinde, AB macerasından vazgeçebilecekleri sinyalini vermişti. Türkiye'nin SİÖ'ye ilgisi ne anlama geliyor? Erdoğan'ın geçen yılki çıkışı dönemsel bir açıklama mıydı, yoksa Türkiye'nin uzun vadeli bir tercihi mi?

UE: Öncelikle Türkiye'de yaygın olan bir kanaatin yanlış olduğunu söyleyeyim, SİÖ, NATO'nun alternatifi değil. NATO askeri bir kuruluş, SİÖ ise işbirliği, ortak kader ve kazan-kazan ilkesi üzerine kurulu bir yapı. Askeri yönü de yavaş yavaş gelişmekle birlikte, temel işlevi askeri değil.

Büyük bölümü Asya'da yer alan Türkiye de ilgisini belirtti ve şu an diyalog ortağı. Bilinen şeyleri tekrar etmeye gerek yok, Türkiye'nin AB ile macerası malum, kendisinden sonra görüşmelere başlayan pek çok ülke birliğe katılmasına rağmen, Türkiye halen beklemede. Belki de buna bir tepki olarak dönemin başbakanı Erdoğan böyle bir çıkış yaptı. Ama Türkiye Dışişleri'nde AB başvurusunun geri çekilmesi gibi bir hazırlık da görünmüyor. Erdoğan'ın sözlerinin bir dilek olduğunu düşünüyorum. Ve Türkiye için iyi olanın hem SİÖ ile ilişki kurmak hem de Batı ve AB ile ilişkilerini iyi seviyede tutmak olduğunu düşünüyorum.

CRI: Türk dış politikasında Çin'le ilişkilerin yeri nedir?

UE: Akademisyenlerimizin, devlet adamlarımızın, Türk halkının, Çin'le ilgili bilgileri aldığı kaynak Batı. Yanlış biliyorsam yetkililer düzeltebilir, bildiğim kadarıyla şu an Türk Dışişleri'nde Çince bilen sadece bir kadrolu personel var. Bu zaten çok şey anlatıyor. Bu kadar bilgi eksiği varken, politika yapıcıların doğru kararlar alabilmeleri zor.

Türk dış politikasında Çin'in yerinin, ekonomik güç ve bazı sorunlu politik konular olmaktan çıkıp, Çin'in dünyadaki artan önemiyle, dış politikadaki atılımlarıyla, iç politikadaki düzenini anlayacak şekilde yapılanması lazım. Önce bunları bilmek lazım, bunları bilmek için Çince bilen uzman lazım. O nedenle ben ülkemizin halen Çin'le ilgili büyük resmi görecek altyapısının olduğunu düşünmüyorum. Bu nedenle de Çin'le ilgili politikaların olgunlaşmış olduğunu düşünmüyorum.

Ama tarihi İpek Yolu'nun canlandırılması sayesinde, iki ülkenin akademisyenleri, devlet adamları ve halkları birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı bulacaklar. Bu sayede ikili ilişkilerin karşılıklı çıkar üzerine oturacağını düşünüyorum.

CRI: Dış politika ve dünya meselelerini bir kenara bırakıp biraz da Çin'deki yaşamınla ilgili bilgi alalım... Çin'de Türkler bölümünde söyleşi yaptığımız bütün konuklara soracağımız sorular var. İlki şu olsun: En sevdiğin Çin filmi?

UE: Çocukluğumda izlediğim Shaolin filmlerini saymazsak, aslında en sevdiğim Çin filmini Çin'e gelmeden önce izledim, Hero adlı film. En sevdiğim yönetmen de bu filmi çeken Zhang Yimou'dur.

En sevdiğin Çinli yazar?

UE: En sevdiğim Çinli yazar Mo Yan. Şu sıra onun romanını Çince okumaya çalışıyorum ama çok yavaş ilerliyorum tabi. Kızıl Darı Tarlaları'nın dizisini izledim. O dönemde Çin'in sosyal durumunu, gelenekleri, toplumun karşılaştığı sorunlarda katettikleri yolu görebiliyorsun.

En sevdiğin Çin yemeği?

Gongbaojiding herhalde. Her yerde bulunan, herkesin ulaşabileceği bir yemek. Çok pahalı olmayan, lezzetli bir yemek. Bizim damak tadımıza da uygun.

En sevdiğin Çin kenti ?

UE: Birçok Çin kentine gittim. Pekin'de yaşıyorum. Pekin'i severek yaşıyorum. En sevdiğim Çin kenti sanırım Xiamen. Orayı çok beğendim. Şehrin güzelliği, yeşilliği, su, deniz kenarında bir şehir, biz Türkler severiz denizi. Şehrin içindeki parklar ve göller. Meyvelerin çeşitliliği, ucuzluğu ve elbette ada. O multi kültürel ada çok güzel, çok etkilendim.

CRI: Sekiz yıl yaşadıktan sonra artık kendini bir Beijingli sayıyorsun herhalde?

UE: Elbette. Ben daha çok okulumun bulunduğu Haidian semtinde zaman geçiriyorum. Pekin (Beijing) benim Türkiye'de yaşadığım İstanbul'la kıyaslayınca daha düzenli bir şehir. Ulaşım altyapısı çok gelişmiş bir şehir. Genelde ya metroya binerim ya da bisiklete. Ve bir yerden bir yere giderken, ne kadar sürede gideceğimi hep bilirim. İstanbul'la kıyasladığımızda bir fark olarak bunu söylüyorum.

CRI: Pekin Üniversitesi'ndeki akademik çalışmalarının dışında, bir de e-posta grubu açtın. Çin üzerine kafa yoran, Çin'i anlamaya çalışan Türkler ve yabancılar burada bir araya geldi. Bu grup hakkında bilgi verir misin, nedir grubun amacı?

UE: Bir ay kadar önce böyle bir fikir ortaya çıktı. Katılımcıların uzman olmasına veya Çin'de yaşamasına gerek yok. Türkiye, Çin ve ABD'ye yaşayanları bir araya getirerek, değişik bilgileri paylaşacağımız, tartışabileceğimiz bir platform oluşturduk. Grupta tarih profesörleri, uluslararası ilişkiler profesörleri, işadamları, gazeteciler, ekonomistler, sosyologlar, nükleer enerji çalışanlar var. Herkes kendi uzmanlık alanına göre ortaya bir haber veya bilgi koyuyor ve kendi aramızda fikir teatisi yapıyoruz. Çin'e ilgi duyan herkesin, moderatörsüz olarak, özgürce, ama kimseyi kırmadan fikrini söyleyebileceği bir ortam yaptık.

Son olarak neler eklemek istersin?

UE: Doğu Asya mesafe olarak çok uzak görünüyor ama kültürel olarak çok uzak olduğumuzu sanmıyorum. Aile değerlerimiz, sosyal ilişkilerimiz çok benziyor. Genç arkadaşlarımızın gözünde Çince çok büyümesin, buraya gelsinler. En azından turist olarak gezsinler. Çin'e dair bir fikirleri olsun. Bu ülkemiz için de faydalı olacak. Burası dünyanın kalbinin attığı merkezlerden biri.

İlgili Haberler
Yorumunuzu Gönderin
Çin-Türkiye ilişkilerinde yeni kilometre taşı
Çin-Türkiye ekonomik ilişkilerinde yeni bir dönem başlıyor. Türk Lirası, Çin finans dünyasına ayak bastı.
Çinli kulüpler büyük transferlerine devam ediyor

Chelsea'nin yıldız orta saha oyuncusu Oscar, 60 milyon avroya Çin'e gelmeye hazırlanıyor. Peki Çinli kulüpler yabancı futbolcular için ne kadar para ödüyor? Bu sorunun cevabı ve haftanın ekonomi gündemine genel bir bakış için Ekodiyalog'a kulak verin.

Diğerler>>
Çin'de 2016'da neler konuşuldu? (1) (Çin Mahallesi)
Çin'de 2016 yılında gündemde neler vardı? Çinlilerin en çok dikkatini çeken gelişmeler nelerdi? Çin Mahallesi'nin sakinleri, 2016'yı nasıl geçirdi?
Çin'in 5. büyük icadı 24 Sezon nedir? (Çin Mahallesi)
Çinlilerin günlük hayatına yön veren bir takvim sistemi olan 24 Sezon'a kâğıt, pusula, matbaa ve baruttan sonra Çin'in 5. büyük icadı diyenler de var. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne alınan 24 Sezon, bir kez daha gündemde.
Diğer>>
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (07-01-2015)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (19-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (05-11-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (08-10-2014)
• Biliyor Musun Bilmiyor Musun (24-09-2014)
Diğer>>
Anket
Soru-Yanıt
  • Nükleer Güvenlik Zirvesi'nde Çin'in gücü ortaya kondu

  • Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping 31 Mart-1 Nisan günlerinde ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenen ve dünyanın odaklandığı Nükleer Güvenlik Zirvesi'ne katıldı.
    Diğer>>
    İzleyici Postası
  • Koyun yılınız kutlu olsun (Pınar Koçak)

  • Koyun Yılının en güzel müjdeler, en güzel sürprizlerle kapınızı çalması dileğiyle...
  • Çin kadınlarına (Ali Güler)

  • Düşlerimde gelir bir güzel bana, alır götürür beni uzak bir diyara...

    Diğer>>
    Linkler
    © China Radio International.CRI. All Rights Reserved.
    16A Shijingshan Road, Beijing, China