Aynısını Çin'deki kilise ve sinagoglar için söylemek zor. Tianjin'deki Lao Xi Kai Da Kilisesi (老西開大教堂) veya şimdi müze olan Shanghai'daki Moşe Sinangog'unu düşünelim; batıdaki kilise ve sinangoglardan farkları yok. Çinlileşmemişler. İçinde bulundukları çevreyle ve gelenekle iç içe geçmememiş bir halleri var.
Bu, neyle açıklanabilir?
İslam ve Müslümanlar, çok eski zamanlardan beri Çin'in asli unsuru. Bu durum, Çin tarihinin bütün dönemleri için geçerli. Bilhassa Çin'in en kozmopolit dönemi olarak kabul edilen Tang hanedanı dönemi ve Müslüman devlet adamlarına kritik görevler verilen Ming hanedanı dönemi, Çin'de Müslümanların, ülkenin kaderinde tayin edici roller üstlendikleri dönemler oldu. Tang ve Ming dönemleri, İslami eserler için de altın çağlardı. Pek çok yeni yapı inşa edildi, eski yapılar onarıldı.
İslam, Çin coğrafyasında ''yabancı'' bir inanç sistemi olarak kalmamıştır; geldiği gibi Çinlileşmiştir, Çin'e özgü bir hal almıştır. (Anadolu'ya giden İslam'ın Türkleşmesi gibi.) Bunun en canlı örneği Çin camilerinin mimarisi.
Xian, Çin medeniyetinin doğum yerlerinden biri. Bu şehirdeki yapılar, Çin kültür ve medeniyet tarihinin temel unsurlarını oluşturuyor. İlk İmparator'un Yeraltı Ordusu, Büyük Çin Seddi, Xian şehir surları, Tang hanedanı sarayı Da Ming Gong, nasıl bu medeniyetin ve şehrin asli unsurları ise, Xian'daki Büyük Cami de (清真大寺) öyledir, onlar kadar Çinlidir.
Xian'ın antik camisi
Büyük Cami, M.S 742 yılında Tang hanedanı döneminde inşa edildi. Yani 2016 itibariyle 1274 yıllık bir camiden söz ediyoruz. Tang'dan sonra gelen pek çok hanedanlık döneminde camide güçlendirme ve restorasyon çalışmaları yapıldı. Caminin bulunduğu alan 13 bin metrekare.
Camiyi bulmak için, Xian'daki Müslüman Mahallesi'nin (回坊) ara sokaklarından geçmelisiniz. Camiye girdikten sonra kemerli bir yoldan ilerliyoruz. Sağlı sollu kitabeler, çeşmeler, eski zamanlardan kalma araç gereçler var. Caminin bulunduğu alana giriş yaptığınız yolu takip ederseniz çeşitli yapıların içinden geçmek zorundasınız. İlk yapı, camiyi yaptıran Tang İmparatoru'na (İmparator Tang Xuan Zong) şükran sunmak için inşa edilmiş.
Kemerli yol sizi geniş bir avluya ulaştırıyor. Namaz vakti olsun olmasın, her daim avluda cemaatten birkaç kişi var. İhtiyarlar bir köşede sohbet ediyor. Yüksek bir eşiği geçerek camiye giriyoruz. Caminin dışı gibi içi de Çin tarzı. Sadece Arapça kaligrafiler içeriye bir nebze standart cami havası veriyor.
Caminin Tang hanedanı döneminde, bizzat imparator tarafından inşa edildiğini söyledik. Çin'in en kozmopolit dönemiyle ilgili birkaç cümle not edelim.
Bozkır ve ova birleşiyor
Çinliler kendi kültür ve tarihleriyle, haklı olarak övünürler. Bu zengin tarih içinde, pek çok Çinli'nin en çok gurur duyduğu dönem ise Tang hanedanı (618-907) dönemidir. Bu dönem, tarih kitaplarında ''Çin'in altın çağı'' olarak geçer. Şiir, edebiyat, resim, musiki, mimari bu dönemde sıçrama yapmıştır.
Tang döneminde Çin'in sınırları batıda İran'a, kuzeydoğuda Kore'ye dayandı. Çin ırkından gelen başka hiçbir hanedanlık Çin'i bu kadar büyütmeyi başaramadı.
Tang dönemi üslubu, kendisinden sonra gelen akımların bile ötesindedir. Bunu anlamak için, Xian'da Tang hanedanı saray kalıntılarının bulunduğu Da Ming Gong'un (大明宮) geniş avlusunda durup etrafınıza bakmanız yeterli. Çevrenizdeki duvar, hemen arkasında yükselen modern Çin'in gökdelenleriyle uyum içinde.
Tang döneminin bu kadar parlak olmasının nedenlerinden biri, dışa açıklık. Tang hanedanlığı, kendi içine kapanmaktansa, dışa açık bir dış politika izlemenin meyvelerini kısa sürede topladı. İmparator Xuanzong döneminde (712-756), her yerden Çin'e lüks mallar geliyordu. Hint, İran ve Türk süslemeleri çok değerliydi. Tang şehirlerinde yabancı nüfus artıyordu. Arap seyyahlar Çin şehirlerinde dolaşıyor, seyahatnameler yazıyordu. Bu dönemde başkent Chang'an'da (bugünkü adıyla Xian) 25 bin yabancı olduğu tahmin ediliyor.
İbadethanelerin vergiden muaf tutulduğu Tang döneminde, sadece İslam değil, bütün dinler ve milliyetler Çin'de yaygınlaşma imkanı buldu. Kumaş tüccarı olarak çok sayıda Yahudi Çin'e göç etti. İlk kez Doğu Han hanedanı döneminde Çin'e gelen Budizm de Tang döneminde yaygınlaşacaktı. Hindistan'a giden Xuanzang adlı keşiş, Budizmin temel kitaplarını Çin'e getirdi. Xian'da bir çeviri merkezi kuruldu (Günümüzde Xian'ın en turistik mekanlarından biri olan Yaban Kaz Pagodası) ve bu metinlerin tamamı Sanskritçeden Çinceye çevrildi. Bu çeviri hareketi, Tang edebiyatı üzerinde de etkili oldu.
Bu dönemde kadının sosyal hayattaki yeri artmıştı. Xian'da Tang saray kalıntılarının bulunduğu parkta dolaşırsanız, göldeki kadın heykellerine dikkatli bakın. Üzerlerindeki kıyafetler, dekolteleri, rahat tavırları dikkatinizi çekecektir. Tang döneminde, kadınların ayaklarının bağlanması geleneğine de son verildi. Çin tarihinin ilk ve tek kadın imparatoriçesinin bu dönemde görülmesi de rastlantı değildi.
Bir Tang şiiriyle bitirelim. Sınır bölgelerinde memuriyet görevinde bulunan şair Cen Shen (715-770), memleket özlemi duyuyordu. Memleketine dönemeden hayata veda etti. Şöyle diyordu:
Çölün üstünde güneşin doğuşunu izledim
Çölün üstünde güneşin batışını izledim
Buraya geldiğime ne kadar pişmanım, on bin li uzakta!
Şan, şeref, bizi buralara sürükleyen bu şeyler nedir?